Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat İktisadın Unuttuğu İnsan... İnsansız Ekonomi mi?

        Ester Biton Ruben'in "İktisadın Unuttuğu İnsan" adlı kitabı, modern ekonominin insan unsurunu nasıl göz ardı ettiğini inceliyor. Kitap, ekonomi üzerine yazılan teorilerin insanın duygusal ve psikolojik boyutlarını ihmal ettiğini anlatıyor. Yazar, iktisadın soyut yaklaşımlarının gölgesinde kalan “insanı” özgür iradesiyle somut bir motif olarak ön plana çıkarıyor. İktisadi sistemin körüklediği temel duygular (korku, kaygı, bencillik, öfke) kitabın ana temalarından birini oluşturuyor. Özellikle ekonomik belirsizlik ve güvensizlik temaları, bireylerin ruh sağlığını derinden etkiliyor. Bu temalar üzerinden geleneksel ve mevcut ekonomik teorileri yeniden sorguluyor. İnsanların gerçek yaşantılarıyla ilişkili empati ve diğerkamlık motifleri üzerinden argümanlarını inşa ediyor. Bu argümanlar ile okuyucuya ekonomik sistemin insana yönelik yanlarını keşfetmesi için düşünme imkanı sağlıyor. Kitapta ayrıca yabancılaşma, bencillik, narsisizm temaları da önemli bir yer tutuyor. Bu unsurlar birbirlerini besliyor ve insanın toplumdan ve kendinden uzaklaşmasını sağlayıp, “Ben sadece kendimi düşünürüm” figüründe öznelerini yapılandırıyor. Bu durum kitabın işlediği ana konulardan biri olarak öne çıkıyor. “Aşırı ben-merkezcilik olarak tanımlanabilecek bu rahatsızlıktan muzdarip insanlar, kendi çıkarları söz konusu olduğunda başka insanların aleyhine bir durum oluşsa bile çıkarlarının peşinden giderler ve bundan da en ufak bir üzüntü ve pişmanlık duymazlar,” diyor Ruben...

        REKLAM

        İKTİSAT VE İNSAN DOĞASI ÜZERİNE

        “İktisat, insanı ve davranışını nesnel bir şekilde ele alırken, psikoloji öznel bir şekilde ele alıyor ve her farklı öznel durum disiplini zenginleştiren bir unsur oluyor.” Kitap, iktisat ve psikoloji arasında ortak felsefi kökler olduğunu savunuyor. İktisadın insan duygularından bağımsız bir yapı olmadığını vurguluyor. Örneğin, Daniel Kahneman iki disiplini birbirine yaklaştırmaya ve iki bilim arasında köprüler kurmaya çalışmış, bu çalışmalar ile 2002 yılında Nobel Ekonomi Ödülü almıştı.

        Ruben, iktisadın insanı anlamlandırmaya çalışması noktasında psikoloji, ahlak felsefesi ve hatta varoluş felsefesine başvuruyor. Düşünürlerin görüşlerine, teorilere, iktisadın ve psikolojinin farklı dallarına ve disiplinlerine yer veriyor. Geleneksel iktisat teorilerinde “insan” bencil ve haz peşinde koşan bir figür... Filozof Jeremy Bentham “insanı” çıkarı peşinde koşan, çıkarını üstün tutan ve her durumda “faydasını en çoklaştırmaya” çalışan bir özne olarak tanımlıyor. Düşünür Bernard Mandeville’e göre ise insanlar, doğal hallerine bırakıldıklarında sadece kendilerine zevk verecek şeylerin peşinden giderler. Hatta ahlaki erdemler (yardımlaşma, empati, dürüstlük) ve iktisadi gelişmişliğin bir arada bulunamayacağını söyler. Bir ahlak felsefecisi olan Adam Smith ise “sempati ve kendini sevme” ilkesini ekonomik faaliyetlerin açıklamasında kullanıyor. “Sempati” teması övülme ve onaylanma edimleri ile ilişkili bir kavram. Ona göre insan da takas ve mübadele yapan bir varoluşa sahip. Ruben, düşünürlerin bu görüşlerine yer vererek onların tezlerini tartışmaya açıyor. Öte yandan yazar, insanı mekanik gibi gören, özgür iradesi olmayan ve akıl varlığına indirgeyen yaklaşımlara da değinerek eleştirilerde bulunuyor. “Hümanist Psikoloji”yi ele alıyor. İnsanın kendini gerçekleştirme ve özgür irade gibi konulara odaklanıyor. Hayatının 5 yılını toplama kamplarında geçirmiş Avusturyalı psikiyatr Viktor E. Frankl’ın (1905-1997) “anlam bulma arayışındaki” ‘insan’ından bahsediyor. Buna göre insanın ‘anlam arayışı’ onun temel bir güdüsüdür. İnsan, ihtiyaç duyduğu şey uğruna çaba göstermeye değer bir hedef belirlediğinde ve özgürce seçtiği bir amaç için mücadele verdiğinde gerçek anlamda ‘var’ olur.

        REKLAM

        İKTİSADIN UNUTTUĞU DUYGULAR

        Kitap, "İktisat anlayışına göre insan, doğuştan bencil ve rasyoneldir ve herhangi bir ortama girdiğinde bencilliği ve rasyonelliği doğrultusunda davranır," anlayışına karşı, varoluşumuzu sürdüren sevgi, empati ve yardımlaşma gibi erdemleri ön plana çıkarıyor. Kapitalizmi ve insanı insan yapan değerleri tartışmaya açıyor.

        “Yardım etme davranışında bazı bilim adamları tarafından vurgulanan ‘yardım ederiz çünkü bizi rahatlatır, bu da nihayetinde bencilce bir tutumdur’ şeklindeki ifade, insanın her türlü davranışını bencillikle açıklama saplantısından kaynaklanmaktadır.”

        Ruben, psikologlardan Martin Seligman, Martin Hoffman ve Rogers’ın görüşlerini temel alıyor. Seligman’a göre hayata tutunabilmemizi sağlayan sevgi ve dostluğun, bencilliği bir kenara bırakan gücünden başka bir şey değildir. Sevgi, bir insanı bizim için “eşsiz” yapan duygudur. Sevgi, bencillikten daha güçlü bir duygudur. Hoffman’a göre ise diğerkamlık insan doğasının bir parçasıdır. İnsanın kendini sıkıntıda hisseden başka insanlara yardım etme eğilimi vardır. Rogers da “Olma Tarzı” eserinde empati kavramını şöyle tanımlıyor: “Bir başka insanın duygusal iç dünyasını ve onun temsil ettiği anlam dünyasını sanki o kişi kendisiymiş gibi algılamak.” Kitapta bu görüşler ve değerlendirmeler detaylı bir şekilde ele alınıyor.

        REKLAM

        KÖRÜKLENEN DUYGULAR HANGİLERİ?

        Peki yazara göre ekonomik sistem tarafından körüklenen duygular hangileri? Hangi koşullarda ortaya çıkıyorlar? Bu duygular birbirlerini besliyor mu? Yazara göre sistemin ürettiği en önemli duygular: Korku, kaygı, bencillik, hırs, güvensizlik ve öfke... Ruben, De Botton’un görüşlerinden faydalanarak, modern öznenin başarı ve statü saplantısının bencillik ve kaygıyı güçlendirdiğini anlatıyor. “De Botton, endişeyi körükleyen hissin, şu anda olduğumuzdan başka bir şey olabileceğimiz hissi olduğunu söyler.” Modern özne, başarı ve statü saplantısı durumunda kendisini başkalarıyla kıyaslıyor ve kıyasıya rekabete girişiyor. Kitabın tezlerinden biri de sistemin şartları ve insan için uygun gördüğü temalar (başarı ilkesi ve ben-merkezcilik gibi) ile yıkıcı duygular arasında ‘simbiyotik’ ilişki olduğudur. “Günümüz dünyasında narsistik kişiler giderek çoğalıyor. Çünkü bu tür kişilik yapısına sahip olmak, insana başkalarına nazaran daha öne çıkma fırsatı veriyor. Kendine sevdalı, kendini yere göğe koyamayan insanlar toplumda daha fazla değer buluyorlar,” diyor Ruben. “Hep daha fazlasını isteme”, “hiçbir şeyi yeterli görmeme” kültürü ile hırs ve öfke birbirlerini besliyor. Böylece geleceğe yönelik ‘belirsizlik’ ile karşı karşıya kalıyoruz. Güvensizlik tetikleniyor: “Günümüz insanı henüz okul çağında rekabetçi bir ortama uyum sağlamak üzere eğitilmektedir. Rekabet belli bir ölçüde verimi arttırabilir belki, ama hayatımızda hüküm sürmeye başladığında ‘güveni’ ve ‘dayanışmayı’ yerle bir eder. Güven ve dayanışmadan yoksun bir hayat ise er ya da geç yalnız ve hasta ruhlar yaratır.”

        Ruben, ekonomik sistemin insan psikolojisindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi için tercih yaparken kendimize kurallar koymamız gerektiğini vurguluyor. Örneğin, ‘mükemmeliyetçi’ olmaktan vazgeçebiliriz. “Fakat esas çözümün insana çalışmanın dışında yeterince yaşam zamanı tanıyan, çabanın ödüllendirildiği, insanların birbirlerine güvenerek yakın ilişkiler kurabilecekleri, birbirlerinden korkmadıkları, birbirlerine rakip değil destek oldukları bir sosyal düzenin yaratılmasından geçiyor.”

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        OSZAR »