Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Huzursuzluğun Kitabı: Benim adım hiç kimse...

        Fernando Pessoa, 20. yüzyıl Portekiz edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen, çok yönlü bir yazar ve şairdir. Pessoa, eserlerindeki üretkenliği, çok sayıda takma isim kullanıp onların gözüyle yazdığı metinler ve yarattığı farklı karakterler ile edebiyata farklı perspektiften yaklaşmamızı sağlıyor.

        “Hayatla aramda ince bir cam var. Açıkça görmeme ve anlamama rağmen dokunamıyorum hayata.”

        En ünlü eseri olan "Huzursuzluğun Kitabı" derin felsefi ve psikolojik düşünceleriyle bizleri karmaşık içsel bir yolculuğa çıkarıyor. Benliğimizden çıkararak yazarın çok kimlikli düşünceleri ile karşılaşıyoruz. Kitabın sorgulayıcı tonu, okuyucuyu kendi iç dünyasıyla yüzleşmeye de davet ediyor.

        Pessoa’nın kitabında hayatı sorgulattığı kurmaca karakterin adı ise Bernardo Soares. Pessoa’nın yarı-dış kimlik olarak nitelendirdiği Soares Pessoa’ya çok yakın bir karakter ki hayatla ilgili kendisinin doğrudan söyleyemediklerini Soares ile hissedip, ifade ediyor: “Hissettiklerimi yazıyorsam, hissetmenin ateşini azaltmak için başka çare olmadığından (…) Yaşamak başkalarının niyetleriyle örgü örmektir.”

        REKLAM

        “HİSSETTİKLERİMLE MANZARALAR ÇİZİYORUM”

        “Hissetmek ne büyük bir ağırlık! Hissetmek zorunda olmak ne büyük bir ağırlık! (…) En çok hissettiğim şey yorgunluk, bir de var olmaktan başka varlık sebebi olmadığında yorgunluğa yapışan bir şaşkınlık var. Yapmak zorunda olduğum hareketlerden cidden korkuyorum, telaffuz edeceğim kelimler hakkında kafam hiç rahat değil.” diyor Soares ya da Pessoa…

        Bu yorgunluk sadece fiziksel bir duruma göndermede bulunmuyor. Varoluşsal bir yorgunluk olarak hayatın anlamının sorgulandığı bir anlatıya dönüşüyor. Gelecekteki eylemlerden korkma edimi ise kendine olan güvensizlik… Depresyon veya anksiyete olarak yorumlanırsa eserin varoluşçu teması ve ontolojik huzursuzluk hissi göz ardı edilebilir.

        Eserin bu hissetme motifi önemli bir yer tutuyor ki Jean-Paul Sartre'ın "bulantı" kavramını hatırlatıyor. Öznenin kendi varoluşunun anlamsızlığını fark ettiği an yaşadığı derin huzursuzluğu… “Hayata ayak uydurmamızın tek yolu, kendi kendimizle uyumsuz olmak.” diyor Pessoa…

        REKLAM

        KİMİM BEN?

        Kitap, başkarakterin içsel monologları ile ilerliyor. Soares (Pessoa) kitabın her satırında bizlere içini döküyor. Hiçbir konu veya sebep ortada olmadığı halde uykusunu kaçıran huzursuzluğunu 'yalnızlık' ve ‘yabancılaşma’ motifleri üzerinden anlatıyor: “Kafamı meşgul ederek uykumu kaçıran ya da bedenimi rahatsız ederek dinlenmemi engelleyen hiçbir şey olmadığı halde, karanlıkta uzanmış yatıyorum, sokak lambalarının ay ışığına benzeyen belirsiz aydınlığı karanlıktaki yalnızlığı iyice koyulaşıyor; yabancılaşmış bedenimin uyuşuk sessizliğini uzatıyorum boylu boyunca (...) Artık hiçbir şey hissedemiyorum.” diyor Soares: “Doğru bildiniz, estetik olarak bir başkasında kendimi yaşıyorum. Kendi hayatımı, varlığıma yabancı bir maddeden bir heykel gibi yonttum. O kadar kendimin dışına çıkarım ki, kendimi tanıyamadığın oluyor. Bu gerçek dışılığın ardında, kimim ben? Bilmiyorum (…) Olmayı istemiş olduğum ve olmadığım kişi olmak istiyorum.”

        REKLAM
        REKLAM

        Bu söylemdeki içsel daralma teması ve huzursuzluk bizlere olumsuz bir durum gibi görünse de paradoksal bir biçimde o olumsuzluktan “haz alma olgusu”nu da beraberinde getiriyor. Çünkü yazarın rahatının kaçmasıyla (huzursuzluğu) kendini tanımlama ve anlamlandırma arayışı beliriyor. Kendini gerçekleştirme arzusu ön plana çıkmaya başlıyor. Bu durum yazar için varoluşsal sorgulamalar yapması yönünde de ‘olumlu’ bir duruma işaret ediyor.

        Pessoa farklı karakterler ile içsel olarak kendisini yeniden-tanımlama ve dünyayı anlamlandırmada “benlikler” ediniyor. Kendi benliğini yersiz-yurtsuzlaştırarak ben-merkezli varoluşun kaygısından uzaklaştırıyor. Varoluş serüveninin trajedisi sayabileceğimiz “cevabı verilemeyen sorulara” karşı ise “çok-kimlikli” yapının kendisine sunduğu esneklikle başa çıkma yöntemleri geliştiriyor. İçsel huzursuzlukların ardından “Olmayı istemiş olduğum ve olmadığım kişi olmak istiyorum.” ifadesi ironik ve çelişkili de olsa ‘olumlu’ açıdan bakabileceğimiz ‘istenç’ haline geliyor. “Kendimle baş başayken sayısız kişilik özelliği hayal edebiliyor, şimdiye kadar kimsenin kurmadığı cümleleri hemen, şıp diye söyleyebiliyorum, etrafta kimse olmadığı halde akıl yoluyla sosyalleşmenin parıltılı sonuçları bunlar (…) Yaşamak, bir başkası olmaktır. Ve insan bugün, dün gibi hissediyorsa, hissetmek olanaksızdır.” diyor Pessoa…

        REKLAM

        Kitap, bireyin içsel dünyasının yansımalarının yanında toplum karşısındaki rollerini de değiniyor ki Pessoa’nın yarattığı her kimlik farklı bir toplumsal rol üstleniyor. Bu roller, farklı yaşam deneyimleri aracılığıyla farklı bakış açıları sunuyor. Öte yandan Carl Gustav Jung’un psikolojiye kazandırdığı bir kavram var: “Persona” “Maske” anlamına gelip, bireyin toplum önünde sergilediği rolü ifade ediyor. Bu maske kişinin içsel dünyası ile toplumsal beklentiler arasındaki uyumu sağlıyor. Fakat toplumsal uyum noktasında kendi gerçekliğini bastırması da içsel huzursuzluğa ve kimlik bunalımına yol açabiliyor. İşte bu noktada insan kendi gerçekliğini aramaya başlıyor. Bunalımlar yaşamı sorgulatırken tatmin kaynağına dönüşüyor. Çünkü yeniden tanımlanma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Pessoa’nın edebiyatta kurgusal karakterler ile yapmak istediği bu… Ürettiği karakterler aracılığıyla kendisini yeniden keşfetme isteği... Bu bağlamda kitap, edebi bir eser olmanın yanında insan ruhunun derinliklerine inen felsefi metin niteliğinde.

        “Dünya denen oyunu, varlıkların değişken gelgitlerini seyrettikçe, her şeyin; gerçekliklerin saygınlığının, yalancı pırıltılarının özünde olan sahtelik iyice işime işliyor. Her sağduyulu insanın er ya da geç tanışacağı bu düşünme sürecinde, hepsi- alacalı bulacalı gelenekler ve modalar, ilerlemeler, kültürlerin düşe kalka gelişmesi, imparatorlukların ve kültürlerin içinde yüzdüğü koca kargaşa- hepsi gölgeler ve unutuşlar arasında düşlenmiş bir mit, bir kurgu gibi geliyor bana.”

        KİTABIN KAPAĞI NE ANLATIYOR?

        Kitabın kapağının alt kısmında yer alan sanat eserindeki yüzün parçalı yapısı ve karanlık motifleri tam da yazarın içsel huzursuzluğunun dışavurumu… Metaforik olarak yazarın düşünsel derinliğini yansıtıyor. Soyut yüz ifadesindeki bakışların parçalı halde olması yazarın çelişkilerle dolu karmaşıklığına dikkat çekiyor.

        Fernando Pessoa'nın "Huzursuzluğun Kitabı" güncelliğini korumaya devam ediyor…

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        OSZAR »