Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Elon Musk: Kendi mitinin mahkûmu
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı figürler vardır ki, dâhi ile deliliğin sınırında yürür, akıllarının ağırlığına karşılık içsel kaoslarını bastıramazlar. Çağlarının çok ötesinde olduklarına inanırlar; ancak bu çoğu zaman kendi kibirlerinden ördükleri labirentte kaybolmakla sonuçlanır. Elon Musk’ın hikâyesi de tam olarak bu çelişkinin merkezine oturuyor. Tesla, SpaceX, Neuralink gibi projelerin mimarı olan Musk, bir yandan yeryüzüne “ateşi” getirmiş bir Prometheus gibi davranıyor; diğer yandan bu ateşin kendisini yakmasına da gönüllü bir profil çiziyor.

        Bir zamanlar elektrikli araçların kurtarıcısı, yeşil devrimin simgesiydi. Bugün hâlâ Mars’ta koloni kurma hayali kuruyor. İnsan zekâsı ile yapay zekâyı birleştirme tutkusu ise artarak devam ediyor. Ancak son dönemde adını daha çok Twitter polemiklerinde, devletin en mahrem belgelerini sosyal medyada servis eden “Verimlilik Bakanı” rolüyle ya da borsa spekülasyonlarıyla milyonların ekonomisini şekillendiren figür olarak duyuyoruz. Tesla’nın düşen satışlarıyla birlikte moral bozukluğu yaşadığı bir dönemden geçerken, Trump’la olan ilişkilerinin eskisi gibi olmadığı yönünde söylentiler de ortaya atıldı. “Artık siyasete maddi destek vermeyeceğim” açıklamasını yaptı. Ve geçen hafta yine sahneye çıktı. Bu kez, Güneş’in birkaç milyar yıl içinde Dünya’daki yaşamı yok edeceğini, bu nedenle Mars’ın sadece bir hedef değil, “medeniyetin yedeklenme planı” olduğunu ilan etti. “Mars, kolektif hayatın sigortasıdır,” dedi. Oysa bahsettiği kıyamet için önümüzde yaklaşık beş milyar yıl var.

        Peki, ne oldu Elon Musk’a? Yanıt, belki de onun güçle kurduğu tuhaf ilişkide saklı. Belki de günümüzün her şeyi kâr-zarar denklemine oturtan anlayışı, onun içindeki İkarus’u uyandırdı. Ama önce, bu “tanrı sofralarına” nasıl kabul edildiğini anlamak gerek.

        Trump Çağı: Güçle flört eden bir teknoloji savaşçısı

        2016 öncesinde Musk, çevreci, yenilikçi ve teknolojiye yön veren liberal bir girişimci olarak biliniyordu. Tesla bataryalarıyla doğayı kurtarmaya soyunmuş, fosil yakıtların sonunu getirmeye yemin etmişti. Ama Amerikan siyasetinde yeni bir aktör belirdi: Donald Trump.

        Musk, bu yeni düzenin kokusunu aldı. Beyaz Saray’ın kapıları iş dünyası için sonuna kadar aralanmıştı. Musk, danışma kurullarında görev almaya başladı. Ancak amacı sadece lobicilik değildi; devlete dokunmak istiyordu.

        Ve evet, Twitter… Çünkü neden olmasın?

        Elon Musk’ın asıl yıldızlaştığı yer ise Twitter oldu. Sosyal medya, onun için sadece iletişim aracı değil, adeta bir savaş arenasına dönüştü. Kendi halkla ilişkiler kampanyasını yönetti, takipçileriyle doğrudan temas kurdu, tweet’leriyle borsa oynattı.

        Ancak zamanla anladı ki tanrıların sofrasında oturmak yetmiyor. Onlarla eşit olmak istiyordu.

        Verimlilik Bakanı”: Kozmik odaya giden yol

        Trump’ın ikinci döneminde Musk’ın devlet içindeki rolü köklü biçimde değişti. Artık sadece Tesla’ya teşvik almakla yetinmiyordu; stratejik projelere dahil olma, devletin sırlarına ulaşma hedefi vardı. Ve sonunda, o an geldi: Elon Musk, “Verimlilik Bakanı” unvanını aldı.

        İlk bakışta kulağa harika geliyor. Bütçeleri optimize eden, halk için çalışan bir bakan… Ancak perde arkasında, bu görev Musk’a devletin “kozmik odasının” anahtarını sundu.

        Ve tabii ki, yalnız gelmedi.

        Amerikan hükümetinin en hassas belgelerinin tartışıldığı gizli toplantılara kimlerin katıldığına inanamazsınız:

        • Musk’ın yetkisiz ergen işçileri.
        • Twitter’da onun fanatiği olan kullanıcılar.
        • Tesla yöneticileri ve kişisel PR ekibi.

        Bu ekip, devletin sırlarını adeta birer içerik malzemesine çevirdi. Musk efsanesine hizmet eden metinler, tweet’ler, videolar üretildi. Ama bununla yetinmediler.

        US Aid belgeleri: “Bu Tweet kaç beğeni alır?”

        ABD’nin gizli dış yardım operasyonlarını içeren belgeler, Musk’ın elinde bir çeşit sosyal medya kampanyasına dönüştü. Önce üstü kapalı mesajlar verdi, sonra belgeleri bizzat Twitter’da yayımladı.

        Sonuçlar ağırdı:

        • ABD’nin çok gizli projeleri deşifre oldu.
        • Diplomatik krizler peş peşe yaşandı.
        • Musk, “derin devlete karşı savaşçı” imajını daha da güçlendirdi.

        Gerçekten savaşıyor muydu? Yoksa kendi efsanesinin yeni bir bölümünü mü yazıyordu? Cevabı net değil.

        Kurtarıcı kompleksi: Süper kahraman mı, süper narsist mi?

        Bir insan ne zaman kendini “kurtarıcı” ilan eder? Ne zaman eleştirileri hainlikle eş değer tutmaya başlar?

        İşte Musk’ın anlatısı burada distopik bir romana dönüşüyor:

        Mars’a gideceğiz diyor. Bilim insanlarıysa bu fikrin henüz çok erken olduğunu söylüyor. Ama Musk kendini insanlığın tek kurtuluş umudu olarak görüyor.

        Neuralink ile beyinleri özgürleştireceğini iddia ediyor. Henüz deney aşamasında olan bir projeden söz ediyoruz. Ama o, bu alanda bile “kahraman” olmaya çalışıyor.

        Yapay zekâ tehlikeli diyor ve ardından kendi yapay zekâ şirketini kuruyor. Çünkü tehlike onun elindeyse, tehlike değil, çözüm sayılıyor.

        Devlet sırlarını ifşa ediyor ama “bu halkın hakkıdır” diyor. Oysa perde arkasında kendi algısını tahkim ediyor.

        Süper kahramanlar çizgi romanlarda yaşar. Gerçek hayatta gücü tekeline alanlar, eninde sonunda kendi yarattıkları kaosta boğulurlar.

        Musk, teknoloji dünyasının bir zamanlar parlayan yıldızıydı. Ancak bugün, kendi dev aynasında kaybolmuş bir siluete dönüşmekte:

        • Twitter’daki (şimdiki adıyla X) düzeni sağlayamadı. Platform, Jack Dorsey dönemindeki pırıltısını yitirmiş durumda.
        • Tesla hisseleri ciddi bir düşüş yaşadı.
        • ABD hükümetiyle bağları eskisi kadar sıcak değil. Trump, NASA bütçesini Musk’ın projelerine göre yönlendirmeye devam etse de aradaki bağ gevşedi.
        • Devletin gizli belgelerini ifşa ettiği için büyük riskler aldı.

        Peki bu hikâye nasıl sona erecek? Elon Musk, insanlığı kurtarmaya çalışan modern bir Prometheus mu, yoksa kendi efsanesine aşırı inanan dijital bir İkarus mu?

        Yanıt belki de Mars’a değil, Güneş’e ne kadar yaklaştığıyla ortaya çıkacak. Ve bizler, onun birkaç yıl içinde kanatlarını nasıl tutuşturduğunu merakla izleyen milyonlar olabiliriz.

        OSZAR »